25 Tem 2011

ŞAİR ALİ RIZA YILDIZ'I 11 YIL ÖNCE KAYBETMİŞTİK !


VEFATININ
11. YIL DÖNÜMÜNDE
ŞAİR ALİ RIZA YILDIZ’I
RAHMETLE ANIYORUZ…


ŞAİR ALİ RIZA YILDIZ
(20.06.1926-25.07.2000)

Şair Ali Rıza Yıldız; 20.06.1926 tarihinde Rize İli Fındıklı İlçesi Gürsu Köyünde dünyaya geldi. Ataları Tuna Boylarından akıncı kolbaşısı Cevat Beye dayanır. Babası Hüseyin Efendi ve annesi Esma Hatun’dur. Baba tarafı “Çervatoğlu (Cevatoğlu)” diye anılırlar. “Yıldız” soyadını sonradan almışlardır.


Ali Rıza Beyin babası Hüseyin Efendi iki evli idi. Birinci Hanımından bir kız, bir erkek ve ikinci hanımından ise üç kızı dünyaya gelmiştir. İşte Ali Rıza Bey Hüseyin Efendinin birinci hanımından olup ailenin tek oğlu idi. Ailesi dar gelirli bir aile idi. Ancak ilköğrenimini Fındıklı’da ve Orta öğrenimini Hopa’da tamamlayabildi.

O tarihlerde okumak kadar çocuk okutmak da çok zordu. Ortaöğrenimden sonra Beşikdüzü’nde açılan ve birçok tartışmanın hala odağında olan Köy Enstitüsünde 2 yıl kadar okudu. İki dönem okuduktan sonra okuldan Fındıklı’daki Gürsu köyüne izne gelmişti. Ailece tahsile önem veren bir aile idiler. Ancak O, parasızlık nedeniyle bu okula bir daha devam edemedi.

Öncelikle askerlik görevini tamamlamayı tercih etti ve vatani görevini tamamladıktan sonra 1951 yılında Trabzon Karayolları 10. Bölge Müdürlüğü Etüd ve Proje Başmühendisliğinde işçi olarak çalışmaya başladı. Uzun yıllar bu kuruluşa bağlı bölge dâhilinde görev yaptıktan sonra Ağustos 1978 yılında kendi isteği ile emekli oldu.

Ali Rıza Yıldız ağabey Rize Fındıklı’lıdır. Bölge dâhili birçok yerde görev yapmıştır. Çok yer gezmiştir. Ama O, Trabzon’u vatan olarak bellemiştir. Trabzonlu O’na, O Trabzon’a gönül ve kucak açmıştır. O’nun mekânı, Osmanlı Türk-İslam Cihan Devletinin büyük hükümdarı Yavuz Sultan Selim Han gibi yiğit bir devlet adamına ana olma şerefine erişmiş Ahilik Teşkilatının kadın kolunun büyüklerinden evliyayı kiramdan “Ayşe Gülbahar Sultan Hatun” Ananın adını taşıyan Gülbahar Hatun Mahallesinde yıllarını geçirmiştir.




Ali Rıza Bey; elli yıldan fazla Trabzon’da yaşamış ve ölümüne kadar da devam etmiştir. Oturmuş oldukları evleri; kayın valideleri Sabbek Hanım tarafından kendilerine hibe edilen Gülbaharhatun Mahallesi Atapark’ta “Merhum İsmail Hakkı Berkmen Tarih Kütüphanesi”nin doğu bitişiğinde kalan, sonradan zemin katında düklkanlar yapılan binadır.

Ancak TOKİ-Belediye tarafından kısa bir süre önce yıkılmıştır.

Avrupa ülkelerinde olsa bırakın şair, yazar, gazeteci, sanatçı ve tanınmış devlet adamlarına sahip çıkmayı onların adımlarını attıkları izleri bile korumayı büyük bir vazife bilirler. Ama ne yazık ki, vefa duygularımız körelmiş, şehit ve gazilerimize yeterince sahip çıkılmadığımız gibi düşünürlerimize de sahip çıkmayı bilmeyen bir milletiz.

Şair merhum Ali Rıza Yıldız; çok çabuk duygu seline kapılan ve çok kolay şiir yazabilen bir insandı. Duygularında kullandığı kelimeleri özenle seçer, ancak eğip bükmeyi sevmez, yalın haliyle kullanırdı. Kelimelerin önüne, arkasına ya da içine hinlik koymaya kalkmaz, sade duygularını yansıtır, kullandığı kelimeler tertemiz duygularını taşırdı. Kendisine ait özel daktilosu ile sevdiklerine şiirler yazar ve onlara hediye etmeyi çok severdi. Öyle ki bu şiirlerinden bazıları sevdiklerinde olduğu halde kayıtlarda yer almamaktadır.

Ali Rıza Ağabey, yaşamı boyunca şiire ilgi duydu. Şiir dostlarını arayıp buluyor, şiire meraklı olanları yazmaya teşvik ediyordu. Şiir yazmayı ve fikirlerini insanlarla paylaşmayı, şiire hevesli gördüklerini teşvik etmeyi çok severdi Çeşitli dergi ve gazetelerde şiirleri ve makaleleri yayınlanmıştır.


Kendisi de Rize ve Trabzon’da yayınlanan dergi ve gazetelerde şiirlerini yayınlıyordu. Trabzon’da yayın hayatını sürdüren Karadeniz, Türksesi, Kuzey Haber, Kuzey Ekspres gazetelerinde ve Kemençe, Dinç Adımlar, Yunus, Yol-iş ve KYB Birlik dergilerinde şiirleri yayınlandı. Rize’de Gürses, Fındıklı’da Yeşil Fındıklı, Karabük’te Yeni Karabük, Erzurum’da Aziziye isimli gazeteler de şiirleri yayınlandı. Trabzon Haber Gazetesi'nde de köşe yazıları yayınlandı. Onun bazı şiirleri bestekârlara ilham verdi ve bestelenerek, ses sanatçıları tarafından seslendirildi. Bazı şiirleri ise ilgisiz kişilerce çıkar uğruna sahiplenildi. Bunların bir kısmı ile ailesi ve KYB mücadele etmek zorunda kaldı.

İlk şiir kitabı; 1981 yılında Akçaabat’ta Top-Kar Matbaasında basılarak, yayınlanan “Hatıralarla Yılların Sesi” isimli şiir kitabıdır. İkinci kitabı ise iki manzum hikâye ve bir manzum seyahatnameyi içeren ve 1993 yılında Trabzon’da Eser Ofsette basımı yapılan “Üç Güzel” (Şiir) isimli eseridir.

Dr. Enver Uzun tarafından, Ali Rıza YILDIZ’ın Hayatı ve Eserleri (1.2.3 cilt) isimli yayına hazır eser bulunmaktadır.

Ali Rıza ağabey her şeyden önce bir gönül adamıdır. Sevgi ve saygı onun olmazsa olmazları arasında en başta gelirdi. Herkese sevgiyle bakar. Büyükle büyük, küçükle küçük olur, herkesi kucaklardı. O, fırtınalı bir havada sığınılacak bir liman gibiydi. Dostlarını asla unutmaz, onlara mutlaka ayıracak zaman bırakırdı.

O çok iyi bir aile babasıydı. Çocuklarına çok düşkündü. Komşularına karşı çok anlayışlı idi. Herkes ona saygı ve sevgi duyar, onun sohbetlerine bayılırdı. Onunla sohbette bulunmak bir ayrıcalıktı. Aile efradına olduğu gibi eş, dost ve arkadaşları için bile başına sürekli oturduğu daktilosu ile sevecen şiirlerini yazardı.

O sosyal yönü güçlü bir insandı. Yol-İş sendikası dâhil birçok sivil toplum kuruluşunda görev almıştır. Trabzon’da Kurulu bulunan Karadeniz Yazarlar Birliği (KYB) Derneğinin kurucu üyesiydi. Bu dernekte zaman zaman bazı görevler üstlenmiştir. O, Ortahisar Babıalisi’nin sevdalılarındandı. KYB’nin ve ‘Trabzon Haber Gazetesi’nin sahibi Nevzat Yılmaz’ın ve orada toplanan şair, yazar, sanatçı ve gazeteci dost halkalarının daimi müdavimlerindendi. Ortahisar Sohbetleri onların kuşağı ile hayat bulmuştu. Hala birçok insan, şair, yazar, gazeteci ve sanatçı o günlerin özlemini duyar.

Aydınlar; o tarihlerde birbirlerine daha çok kıymet verir ve sohbetlerine doyum olmazdı. Merhum Şevket Çulha, Merhum Ali Rıza Yıldız, Merhum Hüsnü Mustafa Tomaç ve isimleri şu an aklıma gelmeyen yıldızlar, bir bir sönünce Ortahisar Babıalisi sohbetlerinin eski tadına varılamaz oldu.

O, çok iyi bir insandı. Çok iyi bir dost, iyi bir baba, hoşgörülü, beyefendi ve babacan bir insan idi. Biraz içine kapanık olmasından dolayı Onu ilk anda görenler soğuk zannına kapılabiliyordu. Ama konuşmaya bir başlayınca, hele konu sohbete değer olunca, onun sohbetine doyum olmazdı. Kendi başına iken devamlı düşünceli bir hali vardı. Sorulan sorulara açık ve net, izahlı cevaplar verirdi. O, çok demokrat, gönlü insan sevgisi ile dopdolu bir insandı. İnsan sevgisine, yardımlaşmaya ve dostlarına çok önem verirdi. Arıların bal aldığı çiçekler gibi O, dost olanlara yardıma koşan bir insandı.

O’nun devamlı düzgün kıyafeti, başından hiç eksik etmediği şapkası, daima boğazına taktığı kravatı ve genelde elinden hiç düşürmediği güneş gözlüğü hemen insanların dikkatini çekerdi. O, yazı ve şiirlerini daima daktilo ile yazar ve altı kısmına mutlaka günün tarihini kor ve imzasını atardı. Onun, gezdiği, gördüğü yerlerdeki ilginç olayları not etme gibi bir alışkanlığı vardı.

Merhum Ali Rıza Ağabey; akciğer kanseri nedeniyle rahatsızdı. 6–7 sene kadar tedavi için Ankara’ya gidip geldi, tedavi gördü. Tedavi süreci uzun süre devam etti. O tarihlerde bugünkü gibi taşra illerinde yetişmiş doktor ve kaliteli sağlık hizmeti veren hastaneler çok azdı. Kati teşhis ve kaliteli tedavi için insanlar akın akın büyük illere koşarlardı. Bugün Türkiye’de sağlık alanında devrim diyebileceğimiz hatırı sayılı gelişmeler olmuştur.


Ali Rıza Ağabey; tedavi için gidip geldiği Ankara’daki hastanede 25 Temmuz 2000 Salı günü aniden vefat etti.

Dostları onun sağlığına kavuşmuş olarak, Trabzon’a dönmesini beklerken O, dostlarını, sevenlerini öksüz bırakmıştı. Vefatının ertesi günü cenazesi uçak ile çok sevdiği Trabzon’a getirildi. Cenaze namazı; şiirlerine konu olan Gülbaharhatun Camii’nde ikindi namazına müteakip kılındı. Cenaze namazından sonra O, dost ve sevenlerinin omuzlarında Trabzon Değirmendere’deki Sülüklü Asri Mezarlığına defnedildi.

Ve O, çok değer verdiği dostlarından ölüm nedeniyle ayrıldı. Dostun dosttan ayrılması mümkün müydü? Elbette hayır.. Ama O, dostsuz sayılmazdı. Çünkü dostlar dostu, çaresizlerin çaresi, kimsesizlerin kimsesi, her yaradılanın varlık nedeni, nimet verenlerin ve af edenlerin en büyüğü Rahman ve Rahim, Kerim ve Settar olan Yüce Allah’ın huzuruna varmıştı. Yaradılan için, Hakk’a kul olma şerefine nail olan için bundan daha büyük mutluluk ne olabilirdi.

Merhum Ali Rıza Ağabey; öldüğünde 74 yaşlarındaydı. O dünyaya belki de sessizce geldi ve sessizce ayrıldı. Ancak iz bırakanlardan oldu. O, şiirlerinde ve dostlarının gönlünde yaşıyor. Dar’ül Beka’ya göç eden Ali Rıza Ağabey sevenlerinden ve tüm müminlerden bir Fatiha ve dua bekliyor. Allah rahmet eylesin.

O, şiir, hikâye ve makalelerinde kolay anlatım ve akıcı bir dil kullanırdı. O doğanın güzelliklerinden her şeyi yoktan var eden Yüce Allah’a bir yol bulur. İman kuvvetiyle mısralar ya da satırlar kâğıtlara dökülürdü. Hayatın güzelliğini gerçek yönüyle anlatırdı. Milli ve manevi değerlere çok bağlı idi. Vatanseverlik duygusu, vatanseverlik aşkı onda doruğa ulaşmıştı. Vatanını ve Miletlini çok seviyordu.

O, üzücü olaylardan çok çabuk etkilenir ve üzücü olaylar karşısında o da büyük üzüntü yaşardı. O, şiir nedir? Sorusuna;

“Dağları, ovaları, bağları, bahçeleri, denizleri, ırmakları ve birçokları için; işte Anadolu! İşte size şiirler topluluğu!” derim diyordu.

O insanların dağlarla, dağların da insanlarla konuştuğunu hissederdi.
“İnsanlar uçsuz bucaksız engin denizler gibidir” derdi.
İnsan istese de, “Bu güzelliği, bu büyüyü uğraşsa da üzerinden atamaz” diyordu.

Mezar ziyaretine gittiğinde merhum babası için yazdığı bir şiirinde:

Sen yeter ki rahat uyu kabrinde
Dünya aynı dünya, değişmiş değil
Bütün kâinat kendi halinde
Faniye giden yol değişmiş değil

Seni özledim de yanına geldim
Mezarına güller koydum al diye
Defalarca baba diye seslendim
Gözü yaşlı evladını gör diye

Bayram geldi ver elini öpeyim
Topraklar açılsın, kalksın üstünden
Baş ucuna sıra mumlar dikeyim
Okuyayım sana Kur’an süresinden

Bir evladın babasına karşı olan duygularını çok çarpıcı bir şekilde dile getiriyordu.

Yaşadığı Mahalleye adı veren “Ayşe Gülbahar Hatun Sultan” Ana için yazdığı bir şiirinde(1981);

Varsın nemli duvarlar kendi öz malı sansın
Sen Yavuz’u doğuran tarihi bir anasın
Gökten inen melekler, asırlarca sönmeyen
Baş ucunda her gece nurlu kandiller yaksın


Bütün Türklük âlemin, Trabzon’un iftiharı
Beşyüz yıldır saklıyor sinede Gülbaharı
Asırlardır kederli onu örten topraklar
Bazen selam getirir esen cenup rüzgârı


O yattığın Türbende olsam ki hizmetkârın
Sana olan saygımdan ben iftihar duyarım
O kül rengi semanın, loş kubbenin altında
Yatan bu Azizenin tarihine hayranım.

Diye, vefa duygusuyla sesleniyordu.


Ali Rıza Ağabey, 25 Temmuz 2000 Salı günü Hakk’ın rahmetine kavuştu. 26 Temmuz 2000 Çarşamba günü Sülüklü Mezarlığında toprağa verildi. Ve güzel bir insan ebediyen aramızdan ayrıldı.

Onu rahmetle ve saygıyla anıyoruz. Allah(C.C.) rahmet eylesin. Amin...

Araştırmacı-Yazar
Muhammet YAVRUOĞLU

Hiç yorum yok: