10 Ağu 2010

YARIN: 11 AYIN SULTANI RAMAZAN-I ŞERİF BAŞLIYOR

HOŞ GELDİN YA ŞEHR-İ RAMAZAN



BU AKŞAM: İLK TERAVİH, BU GECE: İLK SAHUR

İslam dünyası ayakta… Yarın(11.08.2010 Çarşamba) Mübarek Üç Ayların üçüncüsü olan Ramazan-ı Şerif Ayı yarın başlıyor.

Müslümanlar büyük bir sevinç ve coşku ile ilk teravih namazlarını kılacak ve bu gece sahura kalkacaklar…

“Allah’ım Ramazan-ı Şerif-i hakkımızda hayırlı ve bereketli kıl. Bütün Müslümanlara rahmet eyle… Müslümanların acı ve gözyaşlarını dindir… Bütün insanları ıslah eyle…”

Mübarek Ramazan ayı ile ilgili Fikret UÇAR hoca efendinin kaleme aldığı “RAMAZANA GİRERKEN” isimli Makalesini sizlere sunuyoruz. Hayırlı Ramazanlar…


**

RAMAZAN’A GİRERKEN


Allah’ın (C.C.) özel zaman dilimlerinden birisi de, maddî ve manevî sayısız güzellikleriyle ve tarifsiz bereketiyle mübarek Ramazan ayıdır. Allah’ın (C.C.) rahmet ve mağfiretinin bir derya misali coştuğu evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu da ateşten azatlık olan mübarek iklime girecek olduğumuz şu günlerde, böyle bir yazıyı sizinle paylaşmak istedik.

11 Ağustos 2010 Çarşamba günü Ramazan ayının ilk günüdür. Allah’ın izniyle Salı akşamı ilk teravihi kılacağız. Ramazan bereketi bol, hayrı çok olan bir aydır. Bu ay yardımlaşma ve iyilik ayıdır.. Orucun terbiye etmesiyle maddî ve manevî kirlerden temizleneceğimiz aydır. Nefis muhasebesi için bulunmaz bir fırsat ayıdır. Bu ay İnsanlığı, ahlâkî bozulmadan, cehaletten kurtarıp, ilme, medeniyete götüren Kur’ân-ı Kerîm’in, Rasûlullah(S.A.V.) Efendimize indirilmeye başlandığı aydır. Bu ayın Kur’an ayı olması sebebiyle Kur’an’ın en çok okunduğu aydır.

Yüce Allah, Bakara suresi 185. Âyette “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak kendisinde Kur’an’ın indirildiği aydır. Sizden her kim bu ayda bulunursa oruç tutsun” buyurmaktadır. Peygamber (as) “Ramazan’da bir gün oruç tutmayan, tüm zamanlarda oruç tutsa yine onun yerine geçmez” buyuruyor.

Ramazan; hayatı düzene sokmayı, insanı olgunlaştırmayı, kaynaştırmayı ve yardımlaşma duygusunu güçlendirmeyi hedefler. Ramazan ayı, bir bakıma manevi eğitim ve terbiye ayıdır.

Ramazan ayının başında Allah’ın rahmeti sağanak gibi yağar, ortasında elimizdekiler bereketlenir ve sonunda içimizde cehennemden azad olma umudu belirir. Ramazan geçmiş bir yıllık manevi temizlik ayıdır. Bu ayda kalbimize bir şekilde yerleşen günah kirlerini, kin, nefret, haset, benlik ve ihtiras gibi kalbi hastalıkları orucun manevi desteğiyle tedavi etme imkânı buluruz.

Mide yemek içmekten korunduğu gibi; dili de yalandan, kötü sözden, boş laftan uzak tutmalıdır. Göz harama ve yanlış yerlere bakmamalı, kusur aramamalıdır. Kulak gıybet, dedikodu ve abes şeyler dinlememelidir. En önemlisi de kalp ve zihin güzel şeyler düşünmelidir. Ruhun orucu: aşırı ihtiraslardan uzak bulunmak ve kanaat sahibi olmaktır. Aklın orucu, heva ve heveslere uymamaktır. Nefsin orucu yeme içme ve harama karşı ketum olmaktır. Rivayet edilmiştir ki; “Oruçlunun uykusu ibadet, susması tespih, yaptığı amel (sevap açısından) iki katlıdır, duası makbuldür, günahı da bağışlanır.”

Bir hadisi Şerifte; “Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, oruçlunun ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan daha güzeldir” buyrulmaktadır. Oruç ile günlük âdetler, ibadet hükmüne geçer.

Oruç güzel ahlak ve güzel hasletler kazandırır. Oruç, gafletten ve unutkanlıktan kişinin uyanık kalmasını, nefsine hâkim olmasını sağlar. Oruç sabırdır ve devam edilmesi iradeyi ve tahammülü kuvvetlendirir. Önümüze çıkan engellere karşı dayanma gücü verir. Beden, yemeden içmeden kesilmekle meleklere benzer ve onların dostluğunu kazanır.

Zekâyı açar, hafızaya kuvvet verir. Oruç programlı olmayı, düzenli hareket etmeyi öğreterek zaman ve enerji israfından korur, iktisatlı davranmayı öğretir. Zenginlere tattırdığı açlık ile merhamet duygularıyla fakirlere yardım hissini aşılar. Vicdansızlığı ve kalp katılığını engeller. Bencilliği ve cimriliği izale eder. Kişiyi daha fazla hayır yapmaya yöneltir. Tükenmez bir hazine olan kanaat ve kanaatkârlığı kazandırır. Az ile yetinmeyi, çoğa şükrü ve tevekkül duygularını geliştirir. Rabbine karşı aczini ve zayıflığını itiraf etmesine ve O’nun kudret ve rahmetine iltica etmesine sebep olur.

Oruç sadece yeme, içme ve şehvetleri terk etmek değildir. Zaten bunlar normal zamanda mubah olan şeylerdir. Madem oruçla, mubah olan şeyler bile Allah için terk ediliyor, Allah’ın sevmediği çirkin amellerin terk edilmesi daha evlâdır. Yoksa yeme, içmeyi terk etmesi ona açlık olarak kalır. Hz. Peygamber bir Hadisi Şerifte, “Nice oruçlu vardır ki, orucundan kendisine açlıktan başka bir şey yoktur. Nice kıyam edenin (namaz) kıyamından kendisine uykusuzluk ve yorgunluktan başka bir şey yoktur” buyurmaktadır.

Her isteyen Müslüman, bütün azalarını haramlardan ve boş şeylerden korumak suretiyle oruç tutarak, manasını anlamak arzusuyla bol bol Kur’an okuyarak, yerli yerince harcamak saikiyle zekât ve fitre vererek, Allah ile baş başa kalıp kulluğunun muhasebesini yapmak düşüncesiyle Ramazanın son 10 günü itikâfa girerek, iftar ve sahurda komşularına ikramda bulunmak gibi tarifsiz güzellikleri yaşayarak bu aydan azami ölçülerde faydalanmalıdır.

Esasen her Müslüman kendisine bu ayda nefsinde gördüğü bir eksikliği giderme konusunda somut bir hedef koymalı ve bütün Ramazan ayı boyunca hedefe ulaşmaya çalışmalıdır. Zira bir müminin her açıdan en dinamik olduğu ve manevi olarak hazır olduğu bu aydan azami ölçülerde istifade etmesi akıllıca bir hareket olacaktır.


Ayrıca kız erkek ayrımı yapmadan çocuklarımızın ellerinden tutarak camilerde yerlerimizi almamız gerekir ki, öldüğümüz zaman camideki yerimizi dolduracak cemaat sıkıntısı husule gelmesin. Hz. Ömer’in hilâfetinde cemaatle kılınmaya başlayan (İslâm ülkelerinin birçoğunda halen 20 rekât kılınmaktadır) teravih namazını çabuk kılmak, ramazanın yarısında camiyi terk etmek ya da oruç tuttuğu halde diğer ibadetlere karşı ilgisiz kalmak gibi yanlış davranışlardan uzak durmanın gereği de açıktır.

Dikkat çekmek istediğimiz bir husus da şudur. Özellikle Kurban ya da Ramazan gibi insanımızın dini açıdan hassas olduğu zamanlarda, başta televizyon kanalları olmak üzere diğer basın yayın organlarında yapılan yayınların iyi yönlerinden yararlanıp, yıkıcı ve zafiyete düşürücü etkilerinden mümkün olduğu kadar uzak durmak gerekir.

Genel olarak Müslümanlar inandıklarını söylerler de nedense söylediklerinin yaşamak suretiyle hayatlarına yansıtamazlar. Böyle olunca da dini, Hz. Peygamber’e geldiği sadelikten çok uzaklaşmış bir şekilde yaşamaya başlarlar. Hem İslam'ın yayılmasından sonra farklı sebeplerden dolayı başlayan “geleneksel din anlayışı” hem de son yüzyıldaki modernleşmeyle ivme kazanan “modern din anlayışı” nı bu bağlamda değerlendirmek isabetli olacaktır. (bir sonraki yazımız bu konuda olacaktır)

Dini açıdan çok tehlikeli gördüğümüz bu meselelerin basın yayın organlarında tartışılmasının kârdan çok zarar getireceği de aşikârdır. Bu sebeple her yönüyle kendini ispat etmiş değerli İslam âlimlerinin bilgilerinden (özellikle Diyanet yayınlarından) faydalanmanın aciliyetle gereğine inanıyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle cümlenize sağlık ve afiyetler diliyorum. Cenabı Hak Ramazan ayını kendi rızası doğrultusunda değerlendirmeyi cümlemize nasip etsin.

Fikret UÇAR
fikrethoca61@hotmail.com



**

Önemli Not:

Din İşleri Yüksek Kurulu, fıtır sadakası(fitre) miktarını asgari 7 lira olarak belirledi.


Kurul, ancak herkesin kendi hayat standartlarına göre asgari günlük gıda harcamalarına denk düşecek bir meblağ vermesini tavsiye etti.


Fitrenin, gıda gibi ayni olarak veya para şeklinde nakdi olarak ödenebileceği kaydedildi.



HABER: Muhammet YAVRUOĞLU

Hiç yorum yok: