2 Ağu 2010

Mazlumder: NATO ve ABD hesap vermeli

Gazze Özgürlük Filosu'na katılmasından dolayı İsrail parlamentosu Knesset tarafından cezalandırılan bayan milletvekili, Haneen Zoabi, "Demokrasiye en büyük tehdit Siyonizmdir" dedi.

www.timeturk.com- Perşembe 29.07.2010 - 00:59
Max Blumenthal* / TİMETURK

13 Temmuz günü İsrail Senatosu Knesset, İsrail’de bulunan Arap partisi Balad’ın bir üyesi olan Haneen Zoabi’nin parlamenter ayrıcalıklarının kaldırılmasını büyük bir oybirliğiyle kabul etti. Bu önlem Zoabi’nin Gazze’ye Özgürlük Filosu’na katılmasının bir cezasıydı. İsrail’in günlük gazetelerinden Haaretz’in anlattığına göre, ateşli tartışma sırasında Knesset üyesi Anasatassia Michaeli Zoabi’nin üzerine yürüyüp içinde Zoabi’nin fotoğrafının bulunduğu sahte bir İran pasaportunu ona vermiş. “Sayın Zoabi İran’a bağlılığınızı ciddiye alıyorum ve Ahmadinejad ile temas kurup ondan size bir İran diplomatik pasaportu vermesini istemenizi tavsiye ederim size. Böylece o pasaportla diplomatik kışkırtma seyahatlerinizi rahat yapabilirsiniz. Ne de olsa İsrail pasaportunuz bu akşam iptal edilecek” dedi .

Michaeli, Dışişleri Bakanı Lieberman’ın açıkça Arap karşıtı olan Yisrael Beiteinu partisinin bir üyesi olan (“Gazze filosu olayı üzerine Knesset, Arap Knesset üyesi Zuabi’nin ayrıcalıklarını kaldırıyor” 13 Temmuz 2010).

Zoabi’nin parlamenter ayrıcalıklarının kaldırılmasıyla ilgili tartışma Filo katliamından hemen sonra Knesset kürsüsünde yaşadıkları kadar kin doluydu. Zoabi, İsrail komandolarına ateş etmeyi ve yolcuları tartaklamayı bırakmaları için dil döktüğü Mavi Marmara’daki deneyimlerini anlatırken, çok çeşitli partilerden Knesset üyeleri koltuklarından sıçrayıp ona bağırdılar. Likud partisinden Knesset üyesi Miri Regev “Gazze’ye git, hain!” diye haykırdı. “38 yaşında bekâr bir kadın olarak Gazze’de bir hafta geçirmek. Sana nasıl davrandıklarını göreceğiz” diye bağırdı, sözde merkez partisi Kadima’dan Yohanan Plesner. Son olarak Yisrael Beiteinu partisinden Moshe Mutz Malaton, İsrailli komandoların “sadece dokuz kararsız seçmen bırakmış” olmasından yakındı (“Knesset üyesi Regev Zoabi’ye Gazze’ye git, hain! dedi”, Ynet, 2 Haziran 2010).

12 Haziran günü Aşağı Nazareth’in kalabalık merkezinde bulunan ofisinde Zoabi ile buluştum. Bana çikolata ve bisküvi hazırlarken, o günün erken saatlerinde Nablus’tan bir muhabirin bir kontrol noktasında gözaltına alındığını ve dizüstü bilgisayarına elkoyulduğunu söyledi. Zoabi, Shin Bet’in (İsrail Genel Güvenlik Servisi) birçok Balad Partisi üyelerini izlediği gibi onun temaslarını ve hareketlerini izlediğini düşünüyordu. Gerilimli ortama ve ona yönelik şiddetli tehditlere rağmen Mavi Marmara deneyimi, Knesset’in Filistinli üyelerinin kötü durumu ve İsrail toplumunun faşist yönelimi hakkında hiç lafını sakınmadan konuştu.

Max Blumenthal: Filo olayından sonra Knesset’e döndüğünüzde böyle bir düşmanlıkla karşılandığınız için şaşırdınız mı?

Hanin Zoabi: O kadar şaşırmadım. Hain diye yaftalanmayı, “Bıçakların nerede?” sorusuna muhatap olmayı ya da “Onları sen öldürdün!” denilmeyi bekliyordum. Fakat anlar hiçbir siyasi argüman öne sürmeden onca sığlıkla bana bağırdılar. Burası bir parlamento olamaz, bunlar hayduttan başka bir şey değiller diye düşündüm. Eğer onlara silah verseydim beni vururlardı. Filodaki askerlerin bana onlardan daha saygılı davrandıklarını söyledim. Askerler dokuz kişiyi öldürdükten sonra en azından bana yardıma ihtiyacımın olup olmadığını sordular.

MB: Knesset’e size yönelik saldırı İsrail demokrasisi hakkında bizlere ne söylüyor?

HZ: İsrail dünyadaki imajı hakkında bile eleştirel bir akla sahip olmayan faşist bir devletin genel havasına sahip. Demokrasi imajına duyarlı olmaya alışık. [Knesset Başkanı Reuven] Rivlin liberal bir devlet istiyor, başkalarının İsrail’in bir demokrasi olduğuna inanmalarını istiyor. Fakat onların Knesset’te söylediklerine bir bakın: Bizler sadece bizim istediklerimizi önemsemeliyiz; goyim [Yahudi olmayanlar] önemsiz. Bizler kurbanlık bir ideolojiymiş gibi kurban olduğumuza inanmalıyız.

MB: Fiziksel güvenliğinize yönelik tehditlerden endişe ediyor musunuz?

HZ: Tehlikeli bir dönemden geçiyoruz ve Jamal [Zehalka] ve Balad’daki diğerleri için tehlikeli bir dönem bu. Endişeliyim ama beni daha çok endişelendiren husus kişisel tehditler değil de bu kampanyanın uzun vadeli siyasi etkisi, çünkü bu, partimizin ve siyasi platformumuzun gayri meşrulaştırılmasını anlamına geliyor.

MB: Parlamentodaki ayrıcalıklarınızın kaldırılmasına yönelik Knesset’te planlanan önlem için ne diyorsunuz?

HZ: Üç parlamento yaptırımı hiçbir anlam ifade etmiyor, ama hiç! Çünkü ben hâlâ sivil pasaportumu kullanabiliyorum.

MB: Knesset’te size saldırıldığı zaman 1949’da yaşanmış bir olayı hatırladım. O zaman Knesset’in ilk Arap üyesi Tawfiq Toubi kürsüye çıkıp askeri idare altında yaşayan Filistinli köylülere yönelik İsrail ordusunun yaptığı gaddarlığı dile getirdi. O zaman da Knesset’in Yahudi üyeleri tıpkı size yaptıkları gibi çılgınca şeyler yaptılar, ama İsrail’in en saygın kültürel simalarından biri olan sosyalist şair Nathan Alterman Toubi’yi destekledi. Hiç saygın bir İsrailli sizin lehinizde konuştu mu? Konuşmadıysa neden?

HZ: Benim lehime konuşan olmadı pek. Jamal [Zehalka], Knesset’in şimdiye değin gördüğümüz en kötü Knesset olduğunu söyledi. 30 yıldır Knesset’in çevresinde bulunan nöbetçiler ve çalışanlar onun daha önce hiç bu kadar ırkçı olmadığını söylediler. [Dışişleri Bakanı] Avigdor Lieberman gibilerinin önderliğindeki bir hükümete sahip olduğunuzda, aşırılık yanlıları Knessetin’in marjinalleri değil anaakım üyeleri oluyor. Bana bağıranlar aşırı uç sağdan değil Kadima’dandı. Hatta [geleneksel olarak sol kanatta bulunan] Meretz bile merkeze çok yaklaşıyor. Bu yüzden gücünü kaybetti.

[Knesset Başkanı] Rivlin benim haklarımın ihlal edilmesinden çok Knesset’in imajının zedelenmesinden endişe ediyordu. Sınır tanımıyorlar ve Lieberman’ın ünlü sloganı şimdi herkesin sloganı oldu: “Vatandaşlık sadakate bağlıdır.” Elbette faşist anlamda bir sadakati kastediyor. Hatta [İçişleri Bakanı] Eli Yishai vatandaşlığımın kaldırılmasını istediğind İsrail medyasında tek bir makale bunun delice olduğunu yazdı. Nasıl bir devlet bu? Bu konuyla ilgili sadece bir makale okuyorum.

[Yedioth Aharanot köşe yazarı] Ammon Levy beni savunan tek kişiydi. Yaşananların saçma olduğunu, bu Siyonist Knesset’te görev yaptığı için Haneen’e teşekkür etmeniz gerektiğini söyledi. Oyunumuza katıldıkları için Filistinlilere teşekkür etmelisiniz dedi.

MB: İsrail’in içindeki Arap karşıtı atmosfer yeni bir olgu mu yoksa önceden başlamış bir sürecin hızlanması mı?

HZ: Bu yeni bir süreç değil ve filodan sonra başlamadı. Aslında süreç, yüzbinlerce Filistin kökenli İsraillinin içişleri için değil de intifadayı desteklemek için gösteriler yaptığı ikinci intifadan sonra başladı. Bu, devletin yeni “İsrailli Arap” modeli yaratmadaki başarısızlığını İsraillilere bildiren açık bir mesajdı. Devletin yapmaya çalıştığı buydu, yani bizden bir İsrailli Arap yaratmak, Yahudi olmadığımız için yüzde yüz İsrailli olmayan ama tabii yüzde yüz Arap da olmayan bir vatandaş profili. Sadece duygusal, romantik düzeyde kalmak şartıyla dilimizi, kültürümüzü, tarihimizi ve kimliğimizi muhafaza edebileceğimizi söylediler bize. Aslında bizler Filistinli olamazdık.

İkinci intifada dönüm noktasıydı. Okulları, tarihi ve medyayı kontrol edebileceğini ama kimliğimizi ortaya koymaktan bizi menedemeyeceğini söyledi İsrail’e. Bu, süreci doğrudan doğruya Shin Bet’in başkanı Yuval Diskin’in deklarasyonuna götürdü. Diskin 2007’de faaliyetler açıktan ve demokratik yolla yapılsa bile İsrail’i bir Yahudi devleti olarak tanımayan her tür siyasi faaliyete karşı mücadele edileceğini ilan etti. Bunu derken açıkçası Balad’ı kastediyordu. Bu arada hiçbir İsrailli gazete bu beyanatı şaşkınlıkla karşılamadı.

MB: Balad Partisi’nin kurucusu Azmi Bishara Hizbullah adına casusluk yaptığı suçlamasıyla sürgün edildi. İsrail’deki Filistinli sivil toplum kuruluşu lideri Ameer Makhoul idari gözaltına alındı ve benzer suçlamalara maruz kaldı. Ömer Said ve diğer pek çok aktivist Shin Bet tarafından soruşturmaya tâbi tutuldu. Hükümet bu baskıyla ne yapmaya çalışıyor?

HZ: Bizim siyasi kimliğimize sınır koymaya çalışıyor ve geniş Arap dünyasıyla ilişkiler kuramayacağımızı söylüyor. Tam eşitlik isteyen herhangi bir siyasi programı dışlamak için demokrasinin sınırlarını yeniden tanımlamak istiyorlar. Bizler Siyonizmsiz eşitlik istiyoruz. Balad Partisi’nin söylediği budur. Tam vatandaşlık ve ulusal eşitlik istemek aslında Siyonizm’in bitmesini istemek demektir. Dolayısıyla biz Siyonizm’den nefret etmiyoruz. Siyonizm demokrasiden nefret ediyor.

Eğer devlet mevcut gidişatını devam ettirirse oyunun kurallarını değiştirir. Balad demokrasinin belli koşulları olduğunu söylüyor. Biz demokratik değerlere ve sisteme inanıyoruz ve tam eşitlik görüşümüzü anlatmak için demokrasinin koşullarını kullanıyoruz.

Eğer benim görüşüm İsrail sahnesinde artık meşru olmasın diye İsrail demokrasinin koşullarını iptal ederse, o zaman sanırım bizimle devlet arasında tamamen farklı bir oyun gelişmeye başlar. Bu yolla devlet bizi krize itiyor. Eğer Balad’ı ekarte ederlerse hiçbir Arap partisi Knesset’e giremez ve bu da büyük bir kriz doğurur. Parlamenter rolleri olmayan Araplar bizimle devlet arasında farklı bir ilişkinin doğmasına sebep olur. bu da demokrasinin sonu olur. İşte Yahudi devletinin de bizi sürüklediği noktanın bu olduğunu biliyoruz: Demokrasinin sonu kaçınılmaz bir sonuç.

MB: Filo olayından sonraki ününüz İsrail’deki Filistinlilerin durumunu nasıl etkiledi?

HZ: Filonun yeni bir tarihsel süreci başlatmış olması muhtemel. İsrail bizi [İsrail’deki Filistinliler] dünya kamuoyundan gizleme çalışıyor. Nasıl ki Nakba’yı sahnenin arkasına attıysa bizi de sahnenin arkasına itmek istiyor. Kimliğimizi kısıtlamaya devam ettiler ve dünya bize Filistin meselesinin bir parçasıymışız gibi bakmadı, çünkü dünya İsrail’in demokrasi olduğuna ve bizim de onun sadece bir parçası olduğumuza inandı. Dünya sadece Gazze kuşatmasına baktı. Dolayısıyla Knesset’in bana saldırarak yaptığı şey onların gerçekte kim olduklarını dünyaya gösterdi. Ve eğer dünya, özellikle de Filistinlileri öteden beri desteklemeyen ve İsrail’in gerçek bir dmeokrasi olması gerektiğine inanan kesimler meseleye ilgi gösterirse, filo olayına ve onun sonuçlarına bakıp İsrail’in siyasi sorunlara değil derin yapısal bir soruna sahip olduğunu anlayabilirler diye umuyorum. Sorun aşırı uç hükümet değil. Sorun Siyonizme en büyük tehdidin demokrasi olması. Mesele budur.

*Max Blumenthal İsrail-Filistin’de çalışan ödüllü bir gazeteci ve yazardır. Makaleleri ve video belgeselleri The New York Times, The Los Angeles Times, The Daily Beast, The Nation, The Huffington Post, Salon.com, İngilizce El-Cezire ve daha pekçok yayın organında yayınlandı The Nation Institute adlı enstitü için yazılar yazıyor. Republican Gomorrah: Inside The Movement That Shattered The Party adlı kitabı New York Times ve Los Angeles Times’ın en çok satanlarından.

Bu röportaj Orhan Düz tarafından timeturk.com için tercüme edilmiştir.

Hiç yorum yok: