16 Ağu 2019

UNUTAMADIĞIMIZ 17 AĞUSTOS 1999 DEPREMİ ANISINA…

JFMO TRABZON ŞUBESİ: "YENİDEN AYNI ACILAR YAŞANMASIN!"

TRABZON - TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası (JFMO) 8. Dönem Trabzon Şube Yönetim Kurulu adına Şube Başkanı Prof. Dr. Hakan KARSLI, 17 Ağustos 1999 yılında yaşanan ve hafızalardan hiç bir zaman silinemeyecek olan depremin 20.yılı dolayısıyla bir basın açıklaması yaptı.


Jeofizik Mühendisleri Odası (JFMO) 8. Dönem Trabzon Şube Yönetim Kurulu adına Şube Başkanı Prof. Dr. Hakan KARSLI'nın basın açıklaması:

"17 Ağustos 1999 yılında yaşanan ve hafızalardan hiçbir zaman silinemeyecek olan depremin 20.yılı dolayısıyla Jeofizik Mühendisleri Odası Trabzon Şubesinin basın açıklamasıdır.

20 yıl önce meydana gelen deprem binlerce insanımızın ölümüne, kentlerimizin yıkılıp harap olmasına neden olmuş ve Ülke olarak büyük bir yasa boğulmuş, acılar yaşanmış ve izleri silinmeyecek yaralar açılmıştı. Her yıl dönümünde bu depremde vefat eden tüm vatandaşlarımıza tekrar Allah'tan rahmet, yaralananlara acil şifalar diliyoruz.

Bilindiği üzere Yerküre üzerinde en büyük enerji boşalımı olan Deprem doğal olayı sonuçları itibariyle insanlığın yaşadığı en önemli afetlerin başında yer almaktadır. Ülkemiz içinde bulunmuş olduğu jeo-tektonik yapının dinamik davranışı sonucu Dünya'nın en önemli deprem bölgesinde yer almaktadır. Kısaca belirtmek gerekirse, Ülkemiz topraklarının %66’sı 1’inci ve 2’inci derece deprem bölgesinde bulunmakta, nüfusunun %70’inin ve büyük sanayi tesislerinin %75’inin bulunduğu bölgelerde, büyük bir deprem olma ihtimali çok yüksek olup, büyük can ve mal kayıplarına yol açan depremlerle sık sık karşılaşılmıştır. Bu çerçeveden bakıldığında sadece depremler nedeniyle, son yüzyıldır hemen hemen 100.000 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir ve doğal kaynaklı afetlerin neden olduğu doğrudan ve dolaylı ekonomik kayıplarının ülkemizin GSMH’nin yaklaşık %3’üne karşılık gelmektedir. Açıkça anlaşılmaktadır ki, deprem sadece can ve mal kaybına neden olduğu illerimizin, ilçelerimizin sorun değil, ülke olarak hepimizin sorunudur. Doğrudan etki alanında olmasak da, etkilenecek alanlar içinde olduğumuz aşikardır.

Belirtmek gerekir ki, Ülkemizde 1900-2019 yıllar arasında birçok yıkıcı bir deprem meydana gelmiş ve bu depremler büyük can ve mal kayıplarına neden olmuştur. Bu nedenle, her yıl yaşananlardan dersler almak için Ağustos'un 17'sinde yakın tarihimizde yaşadığımız 7.4 büyüklüğünde 17 Ağustos 1999 Marmara Depreminin anma kapsamında, 7.2 büyüklüğünde 12 Kasım 1999 Düzce Depremi, 5.9 büyüklüğünde 19 Mayıs 2011 Simav Depremi, 5.4 büyüklüğünde 22 Eylül 2011 Erzincan- Kemah Depremi, 7.1 büyüklüğünde 23 Ekim 2011 Van Depremi, 5.6 büyüklüğünde 09 Kasım 2011 Van-Edremit ve çok yeni olan 5.7 büyüklüğündeki 8 Ağustos 2019 Denizli-Bozkurt depremlerindeki can, mal kayıplarını ve yaşadığımız büyük acıları anlamak, unutmamak ve unutturmamak ve bu kapsamda toplumun depreme karşı hazırlıklı olması, deprem tehlikesi bilincinin yerleştirilmesi ve deprem olayının kamuoyu gündeminde kalmasını sağlamak için hatırlatmayı bir sorumluluk biliyoruz.

Ancak, Ülkemiz deprem gerçeğine karşılık halen daha, yerleşim ve yapılaşma amaçlı yer seçimi çalışmalarında mühendis, mimar ve şehir plancılarının deprem tehlike ve riskleri konusundaki uyarıları dikkate alınmamakta, hukuksal ve ekonomik önlemler için yeterli ve etkin adımlar atılmamaktadır. Deprem ve afet gerçeği artık herkesin hemfikir olduğu ve bu konuda ortak eylem kapsamında çalışmalar yapılması gereken en önemli konulardan biridir. Ülkemizin her kesiminde yetkililer tarafından, deprem ve afetlere karşı dirençli ve güvenli yerleşim yerlerinin belirlenmesi, halkımızın güvenli yapılarda yaşaması ve afetlere hazır olmasının sağlanması konusunda bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Depremlerin herhangi bir irade ile durdurulması mümkün değildir. Doğanın bir gerçeği olan depremler önlenemez, ancak alınacak akılcı ve bilimsel önlemler, bilinçli eğitim ve planlı yerleşim ile deprem zararlarını azaltabilir. Bir doğa olayı olan depremlerin afete dönüşmesi, felaket olarak yaşanması halkımızın yazgısı olamaz, olmamalıdır.

01 Ocak 2019'da yürürlüğe giren yeni deprem ve bina yönetmeliği kapsamında hazırlanan ve yayınlanan Türkiye'nin Yeni Deprem Tehlike haritası aslında Ülkemizin deprem gerçeğini ve deprem tehlike durumunu çok açık şekilde ortaya koymuştur. Haritanın en önemli mesajı her an bir depreme karşı hazırlıklı olun uyarısıdır. Yani, deprem bilincinin oluşturulmasının, deprem öncesi risk azaltma çalışmalarının nitelikli olarak yapılmasının, yerleşime uygun alan seçimlerinin yer bilimsel verilere dayanarak gerçekleştirilmesinin ve depreme dayanıklı-güvenli kentler inşa edilmesinin önemini bu harita ile açıkça bildirilmektedir.

Her ne kadar 17 Ağustos 1999 depremi İstanbul ve çevresinde büyük etkisi olmuş ise de, acıları ve travmaları Ülkemizin her tarafında hissedilmiştir. Bu vesile ile deprem açısından ilimizi de bilimsel verilere dayanarak değerlendirmek ve ona göre tedbirlerimizi almak durumundayız. Kısaca belirtmek gerekirse, son 15 yıl içerisinde Doğu Karadeniz Bölgesinde çoğunlukla büyüklükleri 5.0’den küçük olmasına rağmen, özellikle Trabzon ili ve çevre illerinde etkileri hissedilen depremler meydana gelmiştir. Özellikle deniz içinde meydana gelen depremlerin, Karadeniz’de 1990-2000 yılları arasında hidrokarbon arama amaçlı yapılan sismik çalışmalarla belirlenmiş olan Güney Batı-Kuzey Doğu uzanımlı kırıklarla (faylarla) (doğudan batıya, Rize, Trabzon ve Ordu kırıkları veya fayları) ilişkilidir. Bununla birlikte, bu fayların varlığı bilinmekle birlikte, fayların özellikleri ve sistematik davranışları tam olarak haritalanmış da değildir. Dolayısıyla, Doğu Karadeniz Bölgesi deniz alanının Jeofizik ve Jeolojik verilerle detaylı şekilde araştırılması ve jeotektonik yapının ortaya çıkarılması gerekmektedir. Böylece, Trabzon ili ve çevre illerin deprem açısından tehlike-risk değerlendirmeleri Ocak 2019'da yürürlüğe giren Yeni Bina ve Deprem Yönetmeliği göz önüne alınarak ivedilikle yapılması zorunlu hale gelmiştir. Çünkü Trabzon ili, ilçeleri ve çevre illerde çarpık ve kontrolsüz bir yapılaşma çok hızla ilerlemektedir. Özellikle, çok yüksek katlı binaların, dere yataklarına, dağ yamaçlarına biriken eski heyelan kütleleri üzerine, deniz-dağ arası geniş düzlüklere (ki bu alanlar ~50m’yi aşan kalın alüvyonal malzemeleri, kil, kum, silt, çakıl karışımı içermektedir) ve deniz dolgu alanlarına yapılmış ve yapılmaya devam ediyor olması riskleri artırmıştır ve artırmaya da devam edecektir.

Hatırlatmak isteriz ki, deprem hasarları sadece deprem oluştuğu merkez etrafında değil, çok daha uzak mesafelerdeki yerleşim yerlerinde de önemli hasarlara ve can kayıplarına neden olabilmektedir. Bu durum depremin büyüklük veya küçüklüğünden ziyade, yerleşim yerlerinin üzerine kurulduğu zeminlerin deprem dalgalarının geçişi sırasındaki yerel dinamik davranışları ile ilişkilidir. Bunlar, zeminin gelen deprem yüklerini büyütmesi, zemin sıvılaşma, zemin hakim titreşim sürelerinin artması ve temel kaya topoğrafyasının deprem dalgalarını odaklaması ve saçması olarak bilinmektedir. Depremin en fazla hissedildiği, etkilediği ve hasara neden olduğu alanlar zayıf dayanımlı zemin olarak tanımlanan, kalın alüvyon tabakalarının yeraldığı dere yatakları, deniz kenarları ve diğer düzlüklerle, aşırı eğimli ve kalın toprak örtülü dağ yamaçlardır. Bununa birlikte, yeraltı su seviyesinin yüzeye yakın olması ve sağlam zeminlerin yani temel kayanın topoğrafyası da depremin zemin davranışı etkileyen önemli unsurlardır.

Depremle yaşamayı öğrenmek zorunda olduğumuz Ülkemizde; Doğa olaylarının afete dönüşmemesi, toplumsal acıların tekrar yaşanmaması için, daha önce defalarca belirttiğimiz ve güncel bazı konuları bir kez daha hatırlatmayı mesleki görev ve sorumluluk olarak görüyoruz.

1. Sağlıklı ve güvenli yerleşim alanlarının oluşturulmasında Meslek Odalarımızın en önemli görevlerinden biri de mesleki denetimdir. Buradaki amaç, hazırlanan yer inceleme ve değerlendirme (zemin etüt) raporların bilimsel ve teknik şartlara uygun olarak yapılıp yapılmadığının kontrol edilmesidir. Ancak; deprem ve afetlere karşı sağlıklı ve güvenli yerleşim alanlarının, nitelikli yapılaşmanın sağlanmasına yönelik olarak meslek Odalarımızın yapmakta olduğu, kamusal mesleki denetim kapsamında yapılan rapor onayları, 02.08.2013 tarih ve 28726 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan, 6495 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'da; Madde 73 p) 1ı) 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanununun 8. maddesine eklenen 1ı) bendi ile kaldırılmıştır. Kaldırılan mesleki denetim yetkisinin ivedilikle iade edilerek, mesleki denetim, yeterlilik, eğitim ve belgelendirme için güçlü ve nitelikli Kamu-Meslek Odası işbirlikleri tesis edilmelidir. Böylece, sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşama hakkı açısından, kamusal mesleki denetim kapsamında yapılan rapor onayları, yeni mevzuat düzenlenmesi ile yeniden tesis edilmeli ve standartlara uygun olmayan niteliksiz mühendislik hizmetleri önlenmelidir.

2. Depreme dayanıklı yapı tasarımı için planlı ve plansız tüm alanlarda yapılacak tüm zemin etütlerinde mutlaka Jeofizik Mühendisliği hizmetleri etkin ve yetkin şekilde yer almalıdır. Bu konuda yerel yönetimlerin inisiyatif almalıdır.

3. İmar planına altlık teşkil edecek jeolojik-jeofizik-jeoteknik etütler yapılmadan yeni yerleşim yerleri belirlenmemeli ada ve parsel bazlı tüm yapılaşmalarda mühendislik hizmeti almayan hiç bir uygulamaya ruhsat verilmemelidir. Bu kapsamda halen yürürlükte olan, İmar Barışı uygulaması kapsamında yapı kayıt belgesi almış, ancak hem zemin etütleri hem de yapı kalitesi açısından denetimden geçmemiş her türlü yapının yeniden değerlendirmeye alınması gerekmektedir.

4. Riskli alanlar imara açılmamalıdır. Bilimsel normlara dayalı yer seçimi yapılmalıdır. Niteliksiz yapı üretimi engellenmelidir.

5. Binayı yıkan depremin dinamik parametreleridir. Zeminin dinamik özelikleri Jeofizik Mühendisleri tarafından hesaplanmaktadır. Yer seçiminde ve yapılaşmada zemin özelliklerine göre binalar yapılmalıdır. Çünkü, Trabzon ilinin çevre illerin deprem tehlike değerleri (ivme değeri, birim zamandaki hız değişim miktarı) artmıştır. Trabzon ili özelinde bu değer 0.1g (100cm/s2 olan değer 0.2g (200cm/s2) olarak güncellenmiş olup, deprem üretecek faya yakınlığa ve zayıf dayanımlı (30m derinlik için ortalama kayma dalgası hızı, Vs30<700m/s) yerel zemin koşullarına göre bu değer artar. Bunun anlamı binaya zeminden gelecek deprem yükünün/kuvvetinin artmasıdır. Dolayısıyla zemin özellikleri çok nitelikli olarak incelenmesi ve elde edilecek parametrelere göre inşaat statik projelerinin hazırlanması zorunluluktur.

6. Yeni Deprem ve Bina Yönetmeliğine göre, 1997 yılından beri kullanılan 'Deprem Bölgeleri Derecelendirme' haritası yerine Ocak-2019'dan beri artık 'Deprem Tehlike Haritası' kullanılmaya başlamıştır. Yeni haritaya göre, faya yakınlık, yerel zemin koşulları, jeolojik yapı, yapı stoku, yapı özellikleri, vb. faktörler bulunduğunuz veya yaşadığınız yerin risklerini belirleyecektir (Risk=Tehlike x Zara Görebilirlik).

7. Yapı Denetim Yasası, İmar Yasası, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Yasa ve ilgili diğer yasa ve yönetmelikler, TMMOB ve Meslek Odaların önerileri alınarak yeniden düzenlenmelidir. Mühendislik hizmeti almamış hiçbir yapıya ruhsat verilmemelidir.

8. 4708 Sayılı Yapı Denetim Uygulama Yönetmeliği değiştirilmeli, yapı üretim sürecinden bitimine kadar önemli bir rol oynayan Jeofizik Mühendislerinin Teknik Müşavirlik Kuruluşu veya Yapı Denetim Kuruluşu ortağı olma zorunluluğu getirilmelidir.

9. 6306 sayılı 'Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ve Kanunun Uygulama Yönetmeliği'nde, mevcut binaların değerlendirilmesi, riskli bina tespitleri ve güçlendirme çalışmalarında yapılacak tahribatsız incelemelerde Jeofizik Mühendisliği hizmetleri zorunlu hale getirilmelidir.

10. Ülkemizin genelinde olmak üzere İlimizde de, deprem başta olmak üzere, herhangi bir doğal veya doğal olmayan olay sonucu oluşması muhtemel bir afet sonrasında halkımızın toplanma, kısa süreli yaşamını sürdürme ve güvenliğinin sağlanacağı alanlar yeterli değildir ve çoğunda da yoktur. İllerin deprem tehlike derecelendirmeleri dikkate alınarak bu tür alanların oluşturulması ve korunması gerekmektedir.

11. İlimizde gerçekleştirilen yol, tünel vb. yatırımlarının yer bilimsel etütlerinin denetimden geçirilmesi ve doğaya tahribat vermeden gerçekleştirilmesi sağlanmalıdır. Özellikle gömülü olan tarihi mirasın (arkeolojik alanların) zarar vermeden araştırılmasında ve tespit edilmesinde mutlaka Jeofizik biliminden yararlanılması gerekmektedir.

12. Ülkemizin enerji yatırımları, yeraltı zenginliklerinin bilimsel ilkelere göre araştırılması ve bulunması, deprem, heyelan gibi doğal olayların araştırılması ve önlemlerinin alınması, yol, köprü güzergâhlarının incelenmesi, zemin etütlerinin nitelikli olarak gerçekleştirilmesi gibi bir çok alanda hizmet üretebilmek için daha fazla Jeofizik Mühendisine ihtiyaç vardır. Ancak son yıllarda Üniversite sınavları sonucunda Jeofizik Mühendisliği bölümlerine tercihin azalması, Kamu ve özel sektörde Jeofizik Mühendislerine ayrılan istihdamın azalması ile ilişkili oluştuğu açıktır. Dolayısıyla, Kamuda ve özel sektörde, Jeofizik Mühendisi istihdamı zorunlu hale getirilmelidir.

13. Yukarıda sırlanan tüm konularda Jeofizik Mühendisleri Odası Trabzon Şubesi olarak her zaman desteğe ve hizmete hazır olduğumuzu İl, ilçe yöneticilerinin ve yetkililerinin bilgilerine sunarız.

Sonuç olarak, deprem özelinde herhangi bir bir doğa olayının önlenemeyeceğini, ancak alınacak bilimsel önlemler ve bilinçli eğitim ile en aza indirilebileceğini unutmamalıyız. Bu nedenle, her zaman ısrarla önerimiz olan 'Afetler Sonrası Krizi Değil, Afetler Öncesi Riskler Yönetilmeli' ilkesini yetkililere ve kamuoyuna hatırlatmaya devam edeceğiz.

TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası Trabzon Şubesi olarak, doğal olayların afetlere dönüşmemesi için Jeofizik Bilimi ve Mühendisliği ilkeleri doğrultusunda hareket edilmesi gerektiğini ifade ediyor, saygılar sunuyoruz."

16.08.2019


Hiç yorum yok: